Eksi 16-17 derecelerde nöbet tutan, soğuktan yaşadığı an dışında tüm hayatını boşluğa bırakmış bir askerin, umutsuzlukla ve acıyla ölüme yakınlaşan bedeni, geçmişin kötü karakterlerinden Ziya Hurşid ile ayakta drumaya çalışan zihni..Kıyıda köşede farkedilmeden kalan zamanını tamamlamak isterken, göze batışları. İntihar etme isteği, yok olma, kurtulma isteği. Zorunlu askerliğe karşı cesurca dile getirdiği tepkisi.
Müthiş bir şekilde başlıyor kitap, üzerine düşünmeden geçmeye izin vermiyor cümleleri.
“Gazi, Dikmen sırtlarında dinleniyor. 12 Şubat 1921.”
"Gözlerimin hizasına asılmış fotoğrafın altında böyle yazıyordu: Gazi dinleniyor… Ama dinlenmiyordu. Atatürk’ün yüzlerce fotoğrafını görmüştüm. Bu fotoğrafta, dinlenen bir adam yoktu. Böyle bir adam görmüyordum. Ben bu fotoğrafta, bizden bıktığı için gözlerini kapatan birini görüyordum. Hepimizden, her şeyden bıktığı için bize bakmaktan vazgeçmiş birini görüyordum. Kurtarmak istediği insanların gerçekte bir sahtekarlar sürüsü olduğunu, onca çabasının hiçbir şeye değmeyeceğini düşünen bir adam görüyordum. Her şeyi bırakmak, her şeyden vazgeçmek, her şeyi siktir etmek isteyen bir adam. Hatta belki de hayatında ilk kez ölmeyi düşünen bir adam. Ölüp yok olmayı, kara karışmayı. Ölerek donmayı ya da donarak ölmeyi bekleyen bir adam görüyordum. Fark etmez, diye düşünen bir adam. Hiç fark etmez. Tek bir insan sesi daha duymak istemeyen, tek bir insan yüzüne daha katlanacak gücü olmayan bir adam. Bu yüzden kapalıydı gözleri. Üşüdüğünden değil, duymamak için örtmüştü kulaklarını. Evet, kesinlikle böyle olmalıydı. Gözlerimi ve kulaklarımı kapadım, diyordu. Artık istediğiniz kadar ihanet edebilirsiniz…"
Dayanamadım, yazdım, böyle başlıyor işte.Devamını da siz okuyun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder