27 Mart 2009 Cuma

onlar

biri sis düdüğünün gölgesine çekti arabasını. diğeri dağlara verdi kendini. öteki topun peşinde bağırıyordu. şevkatti hayattan en çok beklediği. ne sis düdüğünü sustarabildi, ne doruklara varabildi ne de yakalayabildi topu. kimseye küsmeyi de bilemedi.

19 Mart 2009 Perşembe

tekrar

kadınlar ve erkekler arasındaki tahammül edilmesi çok zor olan farklıların nedeni nereden kaynaklanıyor?

neden biz kadınlar her şeye bir neden arıyoruz, neden daha kolay seviyor daha zor vazgeçiyoruz? içimizdeki bu sahiplenilme ihtiyacının ana sebebi ne? neden dokunulmaya, şımartılmaya böylesine muhtaç yaratıklarız? neden doğru ve yanlış sonuçlara bir seferde varamıyoruz da sağlamasını yapmaya ihtiyaç duyuyoruz?

neden erkekler duygularını kontrol etmekte bu kadar başarılı? neden mantığın sesini dinleyeneler onlar da biz değiliz? biz kadınların canını yakmayı nereden öğreniyorlar? neden biz canımız yandığında yine başka bir erkeğe koşuyoruz? ve nasıl sonra aynı oyun yeniden başlıyor?

13 Mart 2009 Cuma

ihanet

şekersiz sütsüz bir kahveydi ihanet
yumuşatmaya imkani yoktu çirkin tadını
içmeye çalıştıkça ekşirdi yüzün
dolabında af bulurdun
ama affın yaninda unutmak bedava değildi
oysa bir kavonoz dolusu kahve vardı hayatta
sadece fincanı boşaltmak yeterdi..
ihanet icin illa soyunmak lazım değildi
hainlikti,yalandı
hakettiğini alamamaktı ihanet
elini tututuğun insanların
gözyaşlarını biriktirmesiydi avuçlarında
içleri acımadan..
ihanet
bir kurşun yarasıydı
derin bir bıçak izi
ihanet sonuydu filmin,sonu olmaliydi
baskasının çekip senin izlediğin..

11 Mart 2009 Çarşamba

yoldan geçen adam

"yoldan gecen adam" kimdi
hani o da anlayacakti hikayemi
biyiklari var miydi
temiz miydi elleri
cok mu kucuktu beyni
basit kelimeler lazimdi cumlelerime
zaten benim tanidigim
butun adamlar basitti
biri vardi
bildiklerimden farkli
o da beni tanimak istemedi
adam her kadina lazimdi nedense
oysa geni bozuktu Adem'in
turune kokusmusluk bulastirdi
ama yine de her kadin asik olmak istiyordu
aslinda kadindi demekki
belaya duskun
kufur edecek birini ariyordu
tirnaklarindan biri kirilinca
kufur de seksten beslenirdi
seks asktan..
ask icin de adam gerekti
yoldan gecen adam "ask"ti
basitti...

10 Mart 2009 Salı

jerry, kara kadına karşı.

kendi kendimim doktoru olmaya karar verdim. içimdeki kara kadını öldürüp yeni bir başlangıç yapmalıyım.

hedef çok net; mutluluk..

yolun sonunda varılacak bir hedef değil ama mutluluk..değiştirmem gereken çok şey var. küçük küçük çok fazla ayrıntı. jerry bana yardımcı olacak, çünkü o kara kadının en büyük düşmanı.

kurallar koymalıyım, tıpkı bir savaş gibi bir strateji belirlemeliyim. varmak istediğim bir son yok, kurduğum bir hayale ulaşmak çabası değil.çünkü ne kurulan hayallerin ne de çabaların sonu var. ben bugün mutlu olmak istiyorum, yarın, dünümü hatırlarken, sabah uyanırken, yağmurda ıslanırken, çalışırken, çiçekler açarken, kışın kar yağarken, birileri evlenirken, birileri gülümserken.. Kendimi, hayatımı, yaşadığım anı severek ve keyif alarak yaşarken mutlu olmak..

öyleyse savaş başlasın..jerry, kara kadına karşı!

9 Mart 2009 Pazartesi

taze ihtiyar

sessiz ve ağır nefesleniyordu haleti ruhiye

gençliğe yakışmaz bir geçginlik içinde

geleceğe yolculuk etmişti sanki beden

kafa yorgun kalp durgun anılar eski

yolun sonuna yaklaşmışta zamanı bekler gibi

ama aynalar.. ah o aynalar...

8 Mart 2009 Pazar

haftanın kitabı


Körlük ( Jose Saramago )

doktorun karısı ile birlikte içimde sızıyla okuduğum ama kara kadını hiç şaşırtmayan, salgın hastalık halinde ülkeyi saran beyaz körlüğü anlatan okunur bir kitap..

acaba?

uzun zamandır içimdeki kara kadın iş başında.. ondan çok sıkıldım. geçen hafta biraz uzaklaşır gibi olmuştu ama yine geri geldi sanırım..süper bir karanlık.. başı sonu yok.. ona tam yakışan bir isim bile bulamıyorum,anlatılması zor çünkü..

ben de o hep gülümseyen, hep pozitif olan ve her şeyden keyif alan insanlardan olmak istiyorum..hani böyle bazı insanlar vardır, gördüğümüzde içimiz açılır, yüzleri,sesleri,sözleri,hayatları ışıl ışıldır. işte ben de onlardan biri olmak istiyorum!

olamaz mıyım?

3 Mart 2009 Salı

yazı aynası


insan düşündüğünde, düşündüklerini yalnız kendisi biliyor. Bazen aklından geçen onca güzellik kimseye dokunmadan, can bulmadan yitip gidiyor. Muhtemelen kötü yanımıza kurban oluyor.. Sonra o kötü düşünceler.. Kötülerin direnci daha çok, tüm negatifliği ile bizi kemiriyor. Bazen adı kötülük oluyor, kendimizi iyi sanmaya devam ediyoruz, bazen umutsuzluk,mutsuzluk..Kimse sarıp sarmalamadığından daha çok acıyor..Savaş meydanı sanki kafamızın içi..

İnsan konuştuğunda, kendine ait yanlışların üstünü örtmeyi bir şekilde becerebiliyor. hiç çıkış yolu bulamazsa "ben öyle demek istememiştim" diyor.. Kendisini göremiyor insan konuşurken.. Hep doğruyu ben oynuyorum sanıyor, haksızlığa uğrayan benim.. Sonra küsüyor. Bazen de karşısındaki küsüyor, gerçekten yanlış anlıyor, derdini anlatamıyor insan konuşurken. Bir savaş gibi çünkü konuşmak..

Ama insan yazınca, savaşlar bitiyor. Görmeye başlıyorsun birden kendini. Kendini görünce başkalarına da görüyorsun. Hayatına ne yaptığını görüyorsun. Umutsuzca yazdıkların ertesi gün seni utandırıyor, ne kadar haklı yada ne kadar haksız olduğunun önemi olmuyor artık.. Samimisin, gerçeksin yazarken çünkü ve neyin önemli olduğunu söylüyor sana yazı aynası bir gün mutlaka. Yazarken değil çoğu zaman belki ama sonunda söylüyor. Sen de payına düşen mutluluğu, heyecanı,üzünüyü yada utancı hayatı anlayabilme ve doğruyu algılayabilme olgunluğuna vardığında yaşıyorsun.

Zamanı geldiğinde kullanılmak üzere öyleyse, yazıyorum..

2 Mart 2009 Pazartesi

sevinç

yeni dünyaya adım atmış şaşkın bir çocuk tadı var bakışlarımda
bir kaç dakikaya geçer mi sabahı eder mi, bilinmez..
sevinç, bir pamuk şekeri ağzımda
erir biter, susamışlığı kalır geriye boğazımda...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails