27 Eylül 2010 Pazartesi

Coco Avant Chanel

 Coco Chanel'in başarıya giden inatçı öyküsünün alatıldığı bir biyografik film. Asıl adı Gabrielle olan Chanel, yetimhanede büyür. Şarkıcılık yaparak para kazanmaya çalışan Chanel, Coco adını söyledği bir şarkıdan alıyor ve daha sonrada Coco olarak anılmaya devam ediyor. Dönemine göre oldukça aykırı düşüncüleri ve kişiliği olan Chanel, giyim tarzı olarak da klasik kadın kıyafetlerini giymeyi reddediyor  ve kendisine daha rahat ve daha sade kıyafetler dikmeye başlıyor. İçinde zaten varolan başarma hırsı, bedeli ne olursa olsun ödemeye razı olan kararlığı, sonunda onu Coco Chanel yapıyor.

Audrey Tautou, her zamanki gibi çok başarılı. Filmde her şey uyum içinde, mekanlar, müzikleri kıyafetler.

Acaba gerçekten isteyince insan her istediğini yapabiliyor mu?

Hachiko : A Dog Story


Olağanüstü bir sevgi! Şu anda bile Hachi'yi düşünürken gözlerim yaşarıyor. Onun sevgisini, sadakatini, sahibine olan aşkını, bağlılığını her köpek sahibi bilir, anlar. Filmi abartı bulabilecek olanlar olacaktır, köpek beslemeyen veya sevmeyenler arasından. Ancak hatırlatmak isterim ki film gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Hachi, 1923-1935 yılları arasında yaşamıştır. Tokyo'da Nihan Wa Shibya istasoyonuna heykeli yapılmıştır. Bir gün orayı ziyaret edebilmeyi çok isterim. Eminim ki gördüğüm an, yine ağlamaya başlarım.



Dünyadaki hiçbir canlının, bir köpeğin size hissettirdiklerini hissettiremeyeceğini düşünüyorum. Hachi her aklıma geldğimde, Çiko'ma daha çok sarılıyorum.




20 Eylül 2010 Pazartesi

jerry'den k.k'a..

Sen benim kim olduğumu bilyor musun? Sana diyorum! Öyle ezip geçemezsin beni. Altına alıp, zıplayamazsın üstümde. Ben onca acıyı sen beni yeniden unufak et diye çekmedim! Boşuna direnmedim karabasanlarına kötülüğün. İşim var benim, acelem var. Yetişmem gereken güzel günlerim var. Küçük bir çocuk gibi, burnumu kapatıp ağzımı açarak, salamazsın zehirini içime. Boşuna uğraşma. Küçük korkak kız değil senin karşındakini. Sen benim aklımla başedemezsin. Sen benim hayallerimi bitiremezsin. Kafamı kurculayabilirsin, kırıntılarını serpiştirip beynime karıncalarını çağrıbalirsin ama erişemezsin meyve ağaçlarıyla dolu bahçeme. Bulamazsın göl kenarındaki evimi. Bana sımsıkı sarılan sevdiğimi ayıramazsın bedenimden. Göremezsin, bulamazsın beni. Ben istediğim zaman kaybolurum. Ben istediğim zaman gülümserim. Senin gerçeklerin beni yalancı çıkarmaz, uğraşma boşuna.

Sen benim kim olduğumu biliyor musun kara kadın? Ben senden önce de vardım. Seninle daha çok varım. Hadi al karalarını da git.

14 Eylül 2010 Salı

dünyaaa!

bana süpriz yapsana hayat. hadi güldür beni, sev beni, şaşırt beni. üzme beni. hadi ama hadi. bekleyemem seni. mutlu etsene beni, dünyaaaa! benim için dönsene diyorum sana!

13 Eylül 2010 Pazartesi

The Good Heart


Yaşlı ve  huysuz Jacques, son kalp krizi sebebiyle yattığı hastanede, fakir, evsiz ve iyi kalpli Lucas ile tanışır ve sahip olduğu ve entresan kurallar ile işlettiği barını, bırakacak kimsesi olmadığı için karşılaştığı ve sevdiği bu gence bırakmaya karar verir. İkilinin arasındaki etkilişim süper dialoglarla anlatılıyor.Filme yakıştıramadığım tek nokta April oldu. April'in filme dahil olması biraz gerçek dışı idi ama uzaklaşma sahnesi süperdi.

Tolstoy'un Efendi Ve Uşak hikayelerinden sonra takip eden bir film olarak birbilerine de çok yakıştılar.

kendime dipnot : yönetmen : Dagur Kari

Away We Go


Burt ve Verona doğacak çocuklarını büyütecekleri daha güzel bir şehir ve ev aramak için Amerika'ın farklı yerlerine seyahate çıkarlar. Gittikleri yerlerde tanıdıkları ile görürşerek şehir ve aileler hakkında bilgi sahibi olmaya çalışırlar.

33 yaşına gelmiş ama henüz hayatlarını rayına oturtamamış, üstelik çocuk bekleyen çiftin, birbirleriyle olan ilişkisi çok sıcak ve insanı imrendiryor.  Zaman zaman içine düştükleri umutsuzluk çok olağan ve çok gerçekçi anlatılmış.  Bence biraz orta yaş filmi diyebiliriz. Genç seyircilerin tahminimce daha sıkıcı bulacağı bir hikaye. Ama insan 30'larındakyen biraz daha farklı bakıyor. Kaybolmuşluk ve arada kalmışlık duygusu artıyor. Gençlik hayalleri ile günün başarısızlıkları insanı başka dğnyaların arayışına sokuyor. Üstelik bir de bebek gelecekse.. Filmin sonunda bebekleri için birbirlerine verdikleri sözler bölümü de şekerdi. Ben sevdim.




Efendi Ve Uşak




Tolstoy'un 3 hikayesinin yer aldığı Efendi Ve Uşak'ta, mal hırsı, iyilik ve zalimlik anlatılıyor.İnsana bakışı ile romanlarındaki tadı veren hikayeleri okurken, ünlü yazarın bugünün insanını da görüp yazabilmesini çok istedim.

3 Eylül 2010 Cuma

Eylül.

Gözü yaşlı geldi Eylül, İstanbul'un terden sırıksıklam olmuş koynuna. Başını omzuna dayadı, ısındı biraz, biraz bıraktı ağlamayı, biraz gülümsedi, sonra yine anımsayıp, içine doğuştan serpiştirilen hüznü, yine ağladı. İstanbul elinde olsa tüm çocuklarını tutar yanıbaşında, arka bahçesinde yarenlik yaptırırdı Eylül'üne. İçlerinde en çok ona kıyamazdı. Hüzünlerin melankolik kızıydı Eylül.Şiirleri özlem kokardı, yanıbaşında dursa da sevdiği, güneş gözüne de girse, şalı eksik olmazdı omuzlarında, kalabalıkta olsa yalnızdı, tatlı da olsa ekşiydi tüm yedikleri. Elinden emziği alınmış küçük bir çocuk gibiydi.

Ama güzeldi. Tüm erkekleri peşinden koşturacak kadar güzeldi Eylül. Ne bir ruja, ne süslü bir bluza ihtiyacı vardı. Sadeliği ve hüznüyle bir presnses gibiydi.. İçlerinde en güzeli oydu.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails