29 Kasım 2010 Pazartesi

Cevdet Bey Ve Oğulları


Kim ne derse desin, ister intihalci desinler, ister vatan haini desinler, aldığı Nobel ödülünü kalemi ile değil dili ile aldı diye haketmediğini düşünsünler. Ne zamanki bir Orahn Pamuk kitabı alsam elime, heyecanlanırım. Kitaba başlamak için en güzel zamanı beklerim.Kapağına bakarken bile meraklanırım. Kitaplarını hemen almak yerine, hayatımın geniş zamanlarına yaymak için aralıklarla alır, okumak için kendi iç dünyamdaki doğru zamanı beklerim. Cevdet Bey ve Oğulları'nı da özellikle almamış, okumak için bilmediğim zamanını bekliyordum ki, geçen ay kendime verdiğim onay ile kütüphanedeki yerini aldı ve geçen hafta nihayet okudum, ne yazıkki bitti.

Cevdet Bey Ve Oğulları, Orhan Pamuk'un ilk kitabi. Pamuk, kitabı 22-26 yaşları arasında yazmış. 1983 yılında da, kitap Orhan Kemal Roman Armağanı ödülünü almış ve edebiyat dünyasına da giriş yapmış olmuş.

Cevdey Bey Ve Oğulları, 3 kısımdan oluşuyor.1.kısım, bir günde geçer ve o bir günde Cevdet Bey'i bize anlatır.Onu anlarız, hayata, aileye, işine, ticarete ve ülkeye bakışını anlarız. Zaman, meşrutiyet dönemidir. Cevdet Bey, müslüman bir tüccardır ve çok çalışkandır. Tek hayali, bir fotoğraf karesindeki gibi güzel, büyük ve zengin bir aile kurmaktır. Abisi, Nusret hastadır ve Cevdet Bey'e benzemez.Cevdet Bey'in aksine siyasi bir mücedalenin içinde, Jöntürklerdendir ancak hastalığı nedeniyle zor günler geçirmektedir.

Kitabın 2. kısmında, Cevdet Bey'in hayatının 30 yıl ilerisine gider. Cevdet Bey, Nigan Hanım ile evlenmiştir ve   iki oğlu ile  bir kızı vardır ve işlerden elini eteğini yavaş yavaş çekmeye başlamıştır. 2.kısım bize, Cumhuriyet'in ilk yıllarını, o zaman insanlarını, kendi iç dünyalarını, zamanla ve dış dünya ile hesaplaşmalarını anlatır. Cevdet Bey 'in küçük oğlu Refik, arkadaşları Ömer ve Muhittin ve zaman zaman diğer karakterler tarafından sorulan asıl soru, hayatın anlamının ne olduğudur.Özellikle Cumhuriyet'in ilk yıllarına denk gelmesi, sorulan soruyu daha anlamlı kılar ve karakterleri daha çok zorlar. Her biri, sorduğu bu sorunun ağırlığı içindedir.

Kitabın 3.kısmında artık 1970'lere gelinmiştir. Cevdet Bey'in torunu, Refik'in oğlu Ahmet,artık apartmana dönüşmüş eski yalının, çatı katında, yaşar. Ressamdır. Evinden dışarı pek adım atmaz. Yine, son bölümde bir günde geçer. Alt katta babaannesi Nigan Hanım yaşar ve yemeklerini orada yer. Bize, satır aralarında, ailenin büyükleri hakkında bilgi verilir. Bence bu kısım, kitabın zayıf kısmıdır. Uzun uzadıya anlattığı kişilerin hayatları hakkında birer satırla  bilgi vermesi, beni biraz hayal kırıklığına uğratır..Kitap saki yarım kalmışlık  hissi uyandır.

Ama genel olarak çok keyifle okunan bir Pamuk eseri. Dili, sonraki eselerine göre çok daha sade.Cumhuriyet'in kuruluşundan 1970'lere kadar Türkiye'nin de sosyal ve kültürel değişimini ve gelişimini de anlatan, 3 kuşak aile hikayesi.

26 Kasım 2010 Cuma

can..

ben nasıl sevmem seni? sen benim dünyamsın.sen benim köprümsün hayatıma. hayatımı altüst etmiyorsam, sensin sebebi. sen en samimi, en gerçek dostumsun. en sevdiğim sensin. beni en çok seven. sen, en karanlık anımda, en sıcak yuvamsın. yalnız değilsem, sen olduğundan. çekip gitmiyorsam, beni bekleyen gözlerindeki kederi bilmemden. abartıyor muyum? abartmıyorum. az bile söylüyorum. seni ne kadar çok sevdiğimi bilemeyorsan diye içimdeki ateşi anlatamam kelimelerle. küçücük ellerinle, nasıl da kavrıyorsun bütün bedenimi. küçücük gözlerinle nasıl da akıyorsun içime. seni çok seviyorum can. sen benim canımsın. bin tane canım olsa, hepsini sana veririm. iyi ki varsın can. ben sana yetemem ama sen yetmekten ötesin can.

suçlu


yatağın sağ yanına  baktı.sokaktan gelen karmançorman sesler, kulaklarında bir uğultuya, beyninde bir acıya dönüşüyordu. aklı o kadar dolu,bu doluluk o kadar sakattı ki, kalksa yürüyemeyecek, ayakları tutmayacak gibiydi. yatağın sağ yanı doluydu. dolu ama boş diye düşündü. sonra elini uzattı, yastık soğuktu.gerçeklerle yüzleşmesi gerekti. "insan kendini ele verebilir mi" diye sordu. suçlusu oydu. başına gelenlerin tek sorumlusu oydu. yatak çarşafına bulaşmış kandan, kendi parmak izleri çıkardı. teslim olması gerekti, biliyordu. ama itiraf etmek ne zordu. üstelik itiraf edeceği biri de yoktu. zoraki güldü. sinirleri bozuktu. "düne nazaran daha iyiyim" dedi. dün sinirleri bile bozuk değildi. yüzündeki hiçbir kası oynamıyordu. ellerine kelepçe takacak biri olsaydı, suçunu itiraf etmek bu kadar zor olmazdı. önce itiraf etmeli, sonra kendi cezasını kendisi vermeliydi.asıl zor olan da buydu. kendisini hor görecek, tiksinecek, daha çok kaçmak isteyecekti. bununla yüzleşmeye cesareti yoktu. gözlerini kapadı. hayale daldı.
uyandığında saati kestiremedi ama oda kararmıştı. kalktı.koşturarak tuvalete gitti.işini bitirip ellerini yıkarken, aynaya bakmadı. mutfağa geçti. her yer, insanın gözüne batacak kadar temizdi. sanki evde kimse yaşamıyordu. kimse yaşamıyor ama her gün biri gelip temizliyordu. bir otel odası gibi..kişiliksiz  ve tertemiz. gittiği tatillerdeki otel odalarını hatırladı. gülümsedi. akşama kimi çağırsak diye düşündü. salondan maç sesi geliyordu.salona geçti. "akşama kime çağıralım canım" diye sordu, kanepede uzanmış sevgilisine. konuşmaya başladılar.aklından geçenlerle, ağzından çıkanlar arasındaki komediye isterik şekilde güldü. sevgilisi aldırış etmedi yada farketmedi. bilemedi. bilse de önemi yoktu.önce kendisiyle konuşması lazımdı. bu yüzden başkalarıyla hep susuyordu. kendisine söylemeyemediği gerçekleri, başkasına anlatamazdı. yalan söyleyecekse de, konuşmanın bir anlamı yoktu.birileri gelsindi, kim olduğu farketmezdi. birileri gelsindi, o mutfakta, hiç sevmediği, tadına bile bakmayacağı yemekler yapsındı. çok beğensinlerdi, övsünlerdi. ne becerikli olduğunu söylesinlerdi ona. ondan bundan aldığı tariflerle, bir kase  mantar, bir kase  biber, iki  kase et, biraz yağ biraz salça, üzerine de kaşar dökmeyi becerdi diye, kendini işe yarar hissetsindi. bu akşamda hayatın bir anlamı olsundu. mutfağa geçti.içerden sevgilisinin telefondaki sesi geliyordu. mantarları suya batırıken, tatlı olarak ne yapacağını düşünüyordu.

25 Kasım 2010 Perşembe

Groundhog Day

phil: something is different.
rita: good or bad?
phil: anything different is good!
Her gün aynı güne uyanan Phil, yaşadıkları ve değişimi.. Zeki, eğlenceli, komik ve duygusal..

22 Kasım 2010 Pazartesi

Deli Bal


Pelin Buzluk'un öykü kitabı Deli Bal ansızın karşıma çıkmış ve beklemediğim akıcılıkla beni şaşırtmıştır. Öyküler söz konusu olunca fazlasıyla müşkülpesent olmama rağmen, dilini ve merak uyandıran öykülerini sevdiğim Deli Bal'ı atıştırmalık olarak tavsiye ederim.

Pelin Buzluk'un 2010 Yaşar Nabi Nayi Öykü Ödülü'nün de sahibi olduğunu ayrıca hatırlatayım.

Ağaçkakan



Tahttan indirilmiş bir hanedanın son varislerinden Prenses Leigh-Cheri, yaşadığı son aşkta aldığı gönül yarası sonrasıi kendini doğanın korunmasına adamaya karar verir ve Hawai'deki Çvre Şenliği'ne katılır. Burada, uçarı, sıradışı ve bombacı Bernard Mickey Wrangler namı-ı diğer Ağaçkakan ile karşılacak ve hayatı yön değiştirecektir. Beklenmedir bir zamanda ve mekanda, beklenmedik bir adama - kanunkaçağı olmakla guru duyan- aşık olacak ve aşkından uzak kaldığı zamanda aşkı kalıcı kılmanın yollarını arayacaktır.

Kurgusu,betimlemeleri, zekası ve farklı karakterleriyle yazarın zengin hayal gücünü de ortaya çıkarmış olan kitap, dürüst olmak gerekirse bana hitap  etmiyordu ama karamizah seviyorsanız ve bir Tom Robbins sever iseniz, siz sevebilirsiniz.

11 Kasım 2010 Perşembe

ev tatili

Yaşasın bugün eve gidiyorum.
Bol bol tadını çıkarıp huzurun , çokca huzur toplamaya gidiyorum.
Herkesçiklere iyi bayramlar!

7 Kasım 2010 Pazar

hayali

bana umut verdiğin için seni çok seveceğim..
beni sevdiğin için ,
her gece yatmadan önce
en son seni öpeceğim.

her gözümü kapattığımda,
her içimi çektiğimde
yada her arkamı döndüğümde gerçeğe
kaçıp sana geleceğim.

kimse bilmeyecek..sen bileceksin.

2 Kasım 2010 Salı

Mülksüzler

Urras adındaki eski dünyadan, anarşist ve isyancı Odo, kendi gibi düşünen insanlarla birlikte , Urras'ın uydusu sayılabilecek Annares'e göç edince,  iki farklı dünya oluşur. Eski dünya olan Urras, kapitalist,  devletçidir.  Yeni dünya anarşistlerden oluşan, hükümeti, yönetimi, mülk kavramı olmayan Annares'te para yoktur, sahiplenilme ve sahiplenme yoktur, akrabalık ilişkileri yoktur, herkes kardeştir, her şey paylaşılır.

İki dünya arasındaki farklılıklar anlatılırken, kadın erkek ilişkileri, cinsellik, yaratma ve çalışma kavramları, yargılar ve daha onlarca şey hikayenin içinde akar gider ve bir çok yerinde kendinizi okumayı bırakmış ve düşünmeye başlamış bulabilirsiniz.

Ütopik olarak yaratmış olduğu dünyayı, ilerleyen sayfalarda karakteri  Shevek ile sorgulayan ve insanlığın hala en iyisini bulamadığı gerçek hayata uygun olarak, kör bir inanışla yarattığında iddia etmediğ iiçin veya onu bize pespembe göstermediği için ayrıca sevdiğim kitap, önce sorular sormuş, sorulara cevap olarak başka bir dünya yaratmış ancak daha fazla soru sorarak bitmiştir.

"Bence bu kitabı herkes okumalı" diyebileceğim ender kitaplardan..

1 Kasım 2010 Pazartesi

pzt

Yeni bir hafta başladı.
Aklımda balonlar şişirip havaya bırakıyorum. Gerçekte bütün balonlarım patlıyor.
Dün kitap fuarındaydık, güzel güzel kitaplar aldım, mümkün olsa daha da çok alırdım. Sevgili amonka'ya çok teşekkürler yeniden.
Hava hafif serin, biraz güneşli. İçim çok hüzünlü ve çok sıkıldım aslında bu hüzünden.
Uzaklardan güzel bir mail aldım ama, içim ısındı biraz.
Biraz hayal, biraz uyku.Kurulu başka alem oyunundayım..

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails