28 Nisan 2011 Perşembe

Levrek, hamsi, kalkan... Kader anı Haziran!

Levrek, hamsi, kalkan... Kader anı Haziran!: "“Seninki kaç santim?” kampanyasının sonucu belli oluyor. Tarım Bakanlığı balıkların ve denizlerin geleceğine Haziran’da karar veriyor. İş işten geçmeden, balıklar tükenmeden, daha fazla ertelemeden, hemen şimdi eyleme katıl."

24 Nisan 2011 Pazar

umut

                                                                     http://www.fundatoprak.com/

22 Nisan 2011 Cuma

hala yoksun..

İki yıla iki aydan az bir zaman kaldı, aramızdan ayrılışın. İnsan her şeye alışıyor, yokluğuna da alıştık. Hala  hatırlıyor ama senden daha az bahsediyoruz. Acaba herkeste benim kadar aklından geçiriyor da, benim gibi bahsedemiyor mu, bilmiyorum.Ama öyle olduğuna eminim. Bazen herkesi toplayıp, senin için ağlamak istiyorum. Kendi kendime değil, eskiden olduğu gibi hep birlikte oturup, yokluğuna ağlayalım istiyorum. Sen de seni unutmadığımızı, hala acı çektiğimizi gör istiyorum. Sanki bu hayatın böylesine çabuk yoluna girmiş olmasından suçluluk duyuyorum. Senin seçimindi, biz devam etmeliydik diye düşünemiyorum. Sanki seni ölüme el birliği ile göndermişiz gibi, ölümün yüzünden duyduğum suçluluk duygusundan kurtulamıyorum. Çoğu zaman seni düşünerkeni beraber geçirdiğimiz güzel anları değil, ama o güzel günlerde bile sana bakıp seni göremeyişimize takılıyorum. "Biz hiçbir şeyin farkına varamadık" diyorum. Kör olmayı, susmayı, aldırmamayı asla tercih etmeyen biri olarak, neden sana uzanamadım diye kendime kızmaktan alıkoyamıyorum kendimi.Diğerlerine oranla daha çok farkına varmalıydım diyorum. Çünkü insanın bazen ölüme ne kadar yakın olabileceğini onlardan daha çok biliyorum. Bazen insanın nefes almak için çaba harcaması gerektiğini biliyorum. Çok büyük acılar yaşamayan insanların anlayamacağı "yok olma" ihtiyacını biliyorum. Ölümü, başkalarına vereceğin acı olarak değil, aksine  rahatlama duygusu olarak görülebileceğini biliyorum.Ölüme giderken hissettiklerini düşündüğümde dayanamıyorum. İnsan kendi canına nasıl kıyabilir? Bunu bencillik olarak gören insanları anlıyamıyorum. İnsan, geleceğinden, sevdiğinden, hayallerinden bencillik ederek vazgeçebilir mi? Seni, bilemediğim ve göremediğim her şeye rağmen, herkesten daha çok anlıyorum. Belki de bu yüzden herkesten daha fazla suçluluk duyuyorum. Çünkü elini birimiz tutabilseydik, böyle olmayacaktı. Sen, ne kadar saklamış olsan da, ne kadar bize hep gülümsemiş olsan da, biz, sadece birimiz, gözardı etmeseydik bu normalliğini, böyle olmayabilirdi. Acımızla yapamadığımız hesaplaşmaları şimdi daha net yapabiliyorum. Elbette bir suçumuz yoktu, elbette sebebi biz değiliz, ama bizi iyi bir dost olmaktan alıkoyan ne vardı?Anlatılana yada görünene ikna olunarak, ağlayana omuz verererek , sadece derdini anlatana derman olmaya çalışarak  dost olunur mu?Biz, hiçbirimiz iyi bir dost olmayı beceremedik. Diğerlerinden daha çok, görünenden daha fazlasını görmesi gereken bendim.İnsan psikolojisinin insanı nerelere taşıyabileceğini ben biliyordum çünkü. Ama nelerle meşgldüm ki böylesine kör olabildim? Bu beni kötü biri yapmaz muhakkak ama gerçeği de değiştirmez.

21 Nisan 2011 Perşembe

Randevu

 Dün, şiddetle yağan yağmura rağmen, oğluşum için kalktık Şile yollarına döştük. Her ne kadar başlarda, her türlü senaryoyu aklına getirebilme potansiyeline sahip olduğum için biraz huzursuz olsam da, Şile'ye vardığımızda, bizi karşılayan Özgür Bey'in doğal hayatı ile huzur buldum.Önde ve arkada olmak üzere kocaman bir bahçeye sahip olan evsahibimiz ve eşi, yeşillikler içinde, ağaçların gölgesinde, 2 küçük çocukları ve her biri ayrı cins 8 köpekleri ile birlikte yaşıyorlar. Yaşadıkları yer gibi, kendileri de öylesine doğallar ki..Başka bir dünyada olduğumu hissettim. İstanbul'u kötülemek istemiyorum, İstanbul'un sevmediğim insanlarından bahsetmek istemiyorum ama onların kalbimde, beynimde ortaya çıkardıkları hüsranı ne yazık ki hissediyorum. İşte, sanki İstanbul'un pisliğinden uzaklaştım, orada kaldığım bir kaç saat. Çok keyifliydi.
Yaşamayı hayal ettiğim hayatı yaşıyorlardı ve ben kendimden daha çok emin oldum. Doğa ve hayvanlar, beni mutlu etmeye yetiyor.
Günün maksadı ne yazık ki gerçekleşmedi ve Çiko ile Prenses çiftleşemedi. Ama bizim için bahane oldu ve cumartesi günü tekrar gideceğiz. Bu kez oğluşumun mutlu sona ulaşmasını diliyorum. Bakalım..

18 Nisan 2011 Pazartesi

Kaybedenler Kulübü


Çok söz etmeyeceğim, seyrederken merakla seyrettim ama umduğum kadarını bulamadım.Bir çok şey yerli yerine oturmamıştı. Filmin arasına sıkıştırmaya çalıştıkları aşk, gerçek aşkı hissettirmedği gibi, kızı başka kızlardan farklı gösterme çabalaları çok klişeydi. Seks sahneleri sanıldığı gibi çok değildi ama olanlar da olmaları gerektiği gibi değidi. Ahu Türkpençe, filme yakışmamıştı , ben kendisini sevmeme rağmen Kaan'ın aşık olacağı kız olarak göremedim onu. Kaan ve Mete arasındaki dialoglar güzeldi ama yetersizdi ve belki radyo programının daha çok üzerine kurulmalıydı. Yalnızlara ulaşan yanı daha çok anlatılmalıydı. Film, sonuyla da hüsran doluydu bence. "Issız Adam, Merhaba" dedirttirdi.
Ben, daha çok içime işleyen bir film bekliyordum, bulamadım ama kötü bir film değildi. Belki ben fazlasını bekledim. Çok başarılı olabilecek bir film, bir kaç şeyle bozulunca çok üzülüyorum galiba. Siz yine de izleyin.


Bazen kendinden uzaklaşmak ister insan,
Bazen gidersin sırf geri dönebilmek için.
Bazen ağlarsın baya,
Bazen ağlayamazsın baya baya"

"Oysa sevmek anlıktır"

"Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olablir ki?"

"Yalnızlıktan kusucam be abi"

"-Nasılsın?
-Standart
-Allah standarttan saptırmasın"

"İyi geceler sayın dinleyen, tabi öyle bir şey mümkünse"

15 Nisan 2011 Cuma

Temple Grandin


En sevdiğim filmler arasına uzun zamandır bir film girmiyordu sanırım. Temple Grandin girdi. Otistik bir gencin gerçek hayat hikayesini anlatıyor film. Temple, annesinin de çabası ile, hayata küsmeyi değil, hayatta bir iz bırakmayı tercih ediyor. her şeye nesnel olarak bakan, resmederek algılayan Temple, başkaları tarafından hor görülmesine, alaya alınmasına rağmen hiç pes etmiyor. Başkalarından eksik olmadığını sadece farklı olduğunu biliyor. Çektiği acı ve sıkıntıları kullanarak değil, gücünü, zekasını ve sevgisini kullanarak insanlara ulaşıyor.Üstelik kendi mücadelesine hayvanların haklarını da ekliyor. "Doğanın kanunları vahşi olabilir ama biz öyle olmak zorunda değiliz" diyor ve zekasıyla onu anlama kapasitesine (insanlığına) sahip olmayan insanları bile ikna etmenin yollarını buluyor.


(Temple Grandin'in kendi fotoğrafı)

Filmi izlerken kendinizi onun dünyasına sokabilmeyi ve ona yardım edebilmeyi istiyorsunuz ama Temple'in bizim  yardımınıza ihtiyacı yok.Ama bizim onun yardımına ihtiyacımız olmadığını söyleyemem.
Bu filmi mutlaka izleyin.


11 Nisan 2011 Pazartesi

Fareler Ve İnsanlar



George ve Lennie,  ortak bir hayale ulaşmak için, buldukları çiftlik işlerinde çalışıp, para biriktirmeye uğraşan iki arkadaştır. George akıllı ama çelimsiz bir yapıya sahip, Lennie ise saf ve iri yarı bir adamdır ve yumuşak bulduğu nesneleri veya canlıları okşamak gibi zevki vardır.

İki arkadaş, son geldikleri çiftlikte patron ve patronun oğlu tarafından hoş karşılanmazlar ancak George, hiç bir beleya bulaşmadan biraz para kazanıp, oradan uzaklaşma niyetindedir. Ancak Lenni, başını derde sokmadan durabilecek midir?

Kısacık romanda kalbe dokunan öyle çok şey var ki...

1 Nisan 2011 Cuma

Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra


Barış Bıçakçı, okuduğum 2.kitabı ile en sevdiğim yazarlar arasında yerine alıyor. Yalın ve samimi anlatımıyla, abartmalara,süslemelere yer vermeden, sanki çok yüzeysel anlatıyormuş gibi yazan ama en derini görmemizi sağlayan satırlarında, duyguları kendi yaşadıklarımızçasına yoğun hissediyorum.

Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra, Başak'ın intiharı ile yazılan bir kitaptır. İntihihar etmek için hiçbir nedeni olmayan Başak, neden gitmiştir? Nedeni olmayan bir insan, bu güzelim hayata veda edebilir mi? Peki kimin ölmek için yeterli bir nedeni olabilir ki?

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails