31 Ağustos 2010 Salı

Şizofreni Yalnız Oynanmaz




Şizofreni Cenk'in yarattığı Deniz, ona Cenk'in Deniz'e olan şizofreni aşkıyla yarışır aşkla bağlı sevgilisi Selin ve günümüz aşklarını sembolize eden karakteriyle Deniz'in arasında geçen delilik ve aşk kitabı. İlk 96 sayfasında her cümlede  başka yerde rastlaşmadığımız betimlemeler, benzetmeler bizi bekliyor. İnsanı içten içe karamsarlığa sürükleyen bir tarafı da var. Aklınızdan çıkmayacağı kesin. Belki 2. bölüm daha farklı ilerleyebilirdi ama yazarın tercihi başka  olmuş. İlk bölümle şizofreni dünyasına girince insan, ben daha deli bir son beklemiştim.


29 Ağustos 2010 Pazar

garip..

 Geçen sene bu zamanlarımız kalmadı artık. Üzerinden yıl aktı. Yıllar akacak daha. Bir fotoğraf karesi oldun. Bir varmış bir yokmuş gibi.. Bir garip oldu.
Sen ne oldun?

beni sev

Sev beni
Beni sevme
Sev beni
Sevme beni
Benim gibi sev
Ya da sevme beni..

Dokun bana
Bana dokunma
Gezinsin ellerin tüm vücudumda
Çek ellerini
Dokunma bana
Dokun bana
Benim istediğim gibi
Ya da çek ellerini
Dokunma bana..

Severek dokun bana
Benim bildiğim gibi
Senin istediğin gibi değil
Dokunurken daha çok sev,
Severken daha çok dokun
Aklımı alacak gibi dokun
Aşkımı yakacak gibi
Alıp aklımı başımdan
Akılsız bırakacak gibi dokun
Ya da dokunma
Sevme beni..

Aşkın Menopozu

Aşk menepoza girdi
Daha genç yaşında, otuzuna varmadan
Sıcaklar bastı, terler aktı alnından
Soyundu çıkardı üsündekileri
Sevgilinin soymalarına doyamadan

Depresif sözlere vardı dili,
Şarap ve tutku şiirlerini yazamadan henüz
İçine akamadan sevgilinin
Dönüp arkasını yatar oldu duvara karşı,
Küskün  ve yitik..

Kanatları kırıldı tüm iç organlarını mesken eden kuşların,
Delicesine kanat bile çırpamadan,
Ansızın giriveren menopoz mezarlığında
Gözü açık kaldı heyecanları..

Bırakıp terkeden sevgilisinin ardından
Doğmamış çoçuklarına ağladı aşk..
Fotoğraflardaki çoşkulu aşk hallerine bakarken
Kendine ihanet eden menopoz haline ağladı aşk.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

hayyam'dan

Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz
İki başımız var, bir bedenimiz
Ne kadar dönersem döneyim çevrende
Er geç başbaşa verecek değil miyiz?

Kim demiş haram bilmez Hayyam
Ben haramla helali karıştırmam
Senle içilen şarap helaldir
Sensiz içilen su bile haram

Ne sen sensin, Ne de ben ben,
Ha sen sensin. Ha ben ben,
Hem sen sensin, Hem de ben ben.
Kim Söyler misin? Nedir? O sen, ben


Ömer Hayyam

26 Ağustos 2010 Perşembe

haftanın filmleri


Yalanın henüz insan kalbine ve beynine musallat olmadığı bir başka dünyada, başarısız, çirkin ve "loser" olarak sıfatlandırılan Mark, işinden kovulduğu ve evinden atıldığı bir gün, bankada kalan son 300 dolarını çekmek için bankaya gittiğinde sistem arızası sebebi ile kaç lirası olduğu görülemeyip kendisine sorulduğunda,  birden 800 doları olduğunu söyleyiverir. Bankadan elinde 800 dolarla çıkan Mark, yalanı keşfetmiştir ve artık hayatı değişecektir.

İlk yarım saatinde hayatımın filmlerinden bir olmaya aday görünen film, süper konusuna rağmen konuyu aşka kaydırınca benim açımdan favoriler olma konusunda şansını kaybetmiş olsa da, izlemeye değer, eğlenceli bir film. Tavsiye edilir.


Boşanmış çiftin yolları, ödül avcısı Boyd'un eski eşi Nicolê'un işi gereği peşine düşmesiyle tekrar çakışır. Koşuşturma, didişme derken elbette yakınlaşmalar da olur. Alıp izlemeye değmeyecek ama TV'de karşılaşırsanız izlyebileceğiniz sıradan bir komedi filmi.




Yıllar önce seyrettiğim filmi , 2.kez izlememe rağmen yine aynı keyfi aldım.Hayvan davranışlarını inceleyen Ethan Powell, bir süre sonra gorillerle yaşamaya başlar. Ancak bir gün ormana giren avcılar tarafından goriller öldürülür ve Ethan onları korumak için mücadele eder ama başarılı olamaz. Koruma esnasında insanları öldürğü iddiası ile hapishaneye giren Ethan'ı, hapisten çıkarmak isteyen Dr. Coulder Ethan'la seanslara başlayacaktır.

Imdb puanı 6.2 olan film bence en az 7.5 puanı hakediyor. Hala izlemediyseniz mutlaka izleyin.



2010 En İyi Erkek Oyuncu ödülünü filmdeki Bad Blake filmi ile alan Jeff Bridges'in ödülü haketmiş olduğuna kesinlikle katılıyorum. Oyuncu şöhretinin son demlerindeki Country müzik şarkısıcısı Bad Blake'i canlandırmamış adeta kendisi olmuş. Ayrıca filmde çalınan müzikler tam zamanında ve kıvamında tutulmuş.

Konusu itibarıyle sevgilimin The Wrestler'a çok benzettiği (ben izlemedim) filmde Bad Blake artık ayırt etmeden her mekanda çalan, parasız ve alkolik bir adamdır. Çaldığı barlardan birinde kendisiyle röportaj yapmak isteyen Jean  ile yakınlaşır.

Filmde genelde yakın çekim var. Kamera sürekli olarak Bad Blake'in üzerinde. Ve Bad Blake hiçbir sahnede Jeff Bridges olmuyor. Süper karakter sıradan ama  sıkıcı olmayan bir hikaye.
Tavsiye edilir.

22 Ağustos 2010 Pazar

Body Words


Gunther Von Hagens tarafından keşfedilen plastination yöntemi ile çürümez hale getirilen ve vasiyet olarak kendileri tarafından bağışlanan insan bedenlerinin sergilendiği Body Worlds sergisi Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri arasında İstanbul Antrepo 3'te  meraklılarını bekliyor. Tek insan anotomisi sergisi olan serginin giriş ücreti 25,00 TL ve  görülmeye değer. Hepinize tavsiye edilir.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Body Of Lies


Roger Ferris, Abd ajanıdır.Arap dünyasındadır.  Ed Hoffman, Ferris'e evinden talimaltlar yağdıran duygusuz Bir CIA'lidir. Amaç bir teröristi yakalamaktır.

Klasik bir Amerikan Filmi diyorum artık. İyi Amerikalılar, kötü Araplar. Filmde Arap teröristler Hristiyan oldukları için eylemler düzenliyor gibi gösterilmiş. Müslümanlığın güzel şekilde işlendiği bir Amerikan filmi hatırlamıyorum. Hepimiz kötüyüz, hepimiz teröristiz yada bütün teröristler Müslüman. Aksiyon filmi olarak yorumlayacaksak olursak başarılı film, sürükleyici ama Amerikan popülistliğinden hoşlanmıyorum. Hep mi onlar iyi polis?

Bir de şu var; Leonarda Di Caprio hep aynı karkteri oynamıyor mu? Hangi oyandığı karakter aklımda yer edindi diye düşündüm de bulamadım.

Cesaretin Var Mı Aşka?- Jeux D'enfants


Julien ve Sophie küçükken bir oyuna başlarlar. Oyunun sembolü olan kutu her kimde ise, diğerinden bir şey yapmasını ister. İsteği yerine getiren kutunun da sahibi olur ve isteme sırası ona geçer. İsteklerde sınır veya kural yoktur. Büyüdüklerinde de aynı oyunu oynama devam edeceklerdir ancak eskisi kadar masum kalmayacaktır oyunlar.. İki gencin dostluğunu, cesaretini ve aşkını anlatan filmde iki Fransız oyuncu da, Guıllaume Canet ( Julien) ve Marıon Cotıllard (Sophie ) son derece başarılı.


Ben filmi ilk çıktığı zamanlar seyretmiştim. Dün D&R'da bakınırken sevgilimin izlemediğini öğrendim ve beraber izlemek için aldım. Eğer filmi daha önce izlememiş olsaydım hiçbir şey yazamazdım. Çünkü altyazısı berbattı. O kadar saçma, o kadar eksik, o kadar yanlış çevrilmiş ki anlatamam. Korsan Cd'ler bile daha başarılı çeviri yapabiliyor. Hadi diyelim altyazı kötü çıktı gidip değiştirebiliyorsun. KORSANA KESİNLİKLE HAYIR DİYORUM. Yok dvdler çok pahalı, kitaplar el yakıyor bahanesiyle korsan almayı destekliyor değilim. Hiç almadım değil, öğrencilik yıllarımda aldım. Hala suçluluk duyarım. Hatta öyle ki elimde korsanı olan dvdlerin orjinallerini almaya gayret ediyorum yavaş yavaş hepsini orjinalleri ile değiştirmiş olacağım. Bu arada konuyu dağıttım ama korsana karşı olmamım ilk sebebi, birileri hırsızlık yapıor ve siz de bunun bir parçası oluyorsunuz. Emeğe saygısızlıktan da çok canımı sıkıyor bu benim. Neyse.. Demek istediğim şu. Ben şimdi elimdeki bu işe yaramaz dvd ile ne yapabilirim? D&R' a götürüp geri mi vereceğim? Sanmıyorum ki alsınlar. Yada yayın hakkını elinde bulunan şirkete mi gitmeliyim? Bilgisi olan varsa paylaşsın lütfen.

20 Ağustos 2010 Cuma

The Proposal


 Margeret, sınır dışı edilmek üzereyken, asistanı Andrew'ü kendisi ile evlenmeye mecbur bırakır. Öncelikle Andrew'ün ailesine ziyaret etmek ve göçmen bürosunu evliliklerinin samimiyetine inandırmak zorundadırlar.

Fazla söze hacet yok aslında, eğlenceli ama sıradan bir duygusal komedi. Sandra Bullock'un role yaşlı kaçtığını düşünenlere katılmamakla beraber, Ryan Reynoldsun harika bir performans çıkardığına inananlara anlam vereiyorum. Çoğu sahnede, "hadi ama yüz ifadeni değiştir" diye bağırmak geldi içimden. "Definetely, Maybe"  de izlemiştim kendisini,mutlaka başka filmlerden de biliyorum ama şimdi hatırlamıyorum. "Definetely, Maybe" hoş filmdi ama Ryan Reynolds'a daha bir dikkat edeceğim tekrar izlersem. Two Guys dizisini de izlemedim. Lafın kısası, dikkatimi üzerine çekti kendisi. :P

Çok yorgun olduğunuz yada canınızın sıkkın olduğu bir akşam izlencek filmlerden diyelim..

19 Ağustos 2010 Perşembe

karıncalar

bir bakış, bir ses alıp götürdü  kötü anılara. kaybolmak istedi.  gözlerini kapattı, kimse görmesin diye.  sustu kimseyi duymamak için. canı acıyordu. canı acırken vücudunun yandığını hayal etti. önce kollarında başladı yavaş yavaş tüm vücuduna yayıldı alevler. ama dokunamadı kafasındaki karıncalara. onlar tüm geçmişin kötü anlarını bir bir taşıyordu bugüne. kaçamadı onlardan. duymamak için inlemeye başladı. olmadı. ağladı. sonra ağlamamalıyım dedi. ben güçlüyüm. yalnız da kalsa kocamandı o. gördüler kapının aralığından yataktaki kıvranan halini. tahammül edemediler. acısı bile sahte geliyordu onlara. kapadılar kapıyı üzerine. kalktı kapattı perdesini odanın. sustu günlerce. sessizlik kılıç gibi kesti gerçekliğini hayatın. korkuyordu ama cesur bakışlar takındı. acıyordu içi ama gülümsedi zoraki. hakettiğin alacağı günün hayaline daldı..

günler geçti. haftalar. aylar geldi geçti. yıllar devrildi. hakettiğini alacağı günü beklerken hala, belki de bir bok haketmiyorum diye düşündü.sonra kafası karıştı. hangisi bugün hangisi geçmişti bilemedi..

12 Ağustos 2010 Perşembe

hiçlik

Nasıl sıkıntılı içim.Nasıl acıyorum her geçen güne? Kaçırıyorum sanki bir şeyleri. Yaşlanma telaşı da aldı şimdiden beni. 30'a 1 kala, sanki hiç bir şeyi beceremedim. Boşuna yaşadım sanki. Çok önemsiz çok küçük bir noktayım! Ne önemli yapar insanı onu da hiç bilmiyorum aslında. Ama yine de içimden bir ses,"başka türlü olmalıydı" diyor. Başka türlü olmalıydı!

Dürüst olunca insan kendine, çok eksik görüyor, çok başarısızlık. Çoğu zaman da olmuyoruz ya.Kendimizden bahsederken bakıyorum da..Ooo neler neler? Düşündüm sabah Çiko'yla gezerken, neleri yarım bıraktım diye. O kadar az şeyi denemişim ki, yarım bıraktıklarım bile çok az. Ona bile hayıflanamadım anlayacağınız. Utanıyorum kendimden, yazarken daha da çok utandım.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

gibi..

bayatlamış ekmek gibiyim, atsam atılmaz, yesem yenmez..
küçülmüş yeni kazağım gibi
giysem giyilmez, versem kıyılmaz..
eski sevgiliyle çekilmiş fotoğrafta artist gibiyim
göstersen gösterilmez kimselere de, yırtsam yırtılmaz
içine tuz katılmış şekerleme gibi biraz
yanmış bol kaşarlı tost gibiyim
amblemi olmasa en fiyaka çantayım
altyazısı eksik en popüler filmim biraz
kullanma klavuzu olmayan son model telefon gibi
akşam yorgun argın eve geldiğinde
eskimiş en rahat koltuğum
elde kalan bozuk nostaljik radyo
biraz da sandıkta bekleyen  danteller gibiyim
arızalı bir zihin ve  üşengeç bir bedende
biraz sen gibiyim, biraz senden öteyim..

5 Ağustos 2010 Perşembe

can sıkıntısı, can sıkıntısı!sıksam canın çıkar mı?


İnsanın neden canı sıkılır? Can sıkıntısı nasıl bir hastalıktır ki, ne kaynağı bellidir ne de ilacı. Canım film izlemek istemiyor, kitabımı elime alamıyorum. Gezmek tozmak  desen, kimsenin canı çekmiyor, zira İstanbul kavruluyor. Arkadaşlar muhabbate uğrasa kitleniyorum, onlar yokken ağzımı bıçak açmıyor. Her şey dahil Avrupa Seyahati hediye etseler, yüzümde tebessüm oluşmaz. Öylesine isteksizim, öylesine sıkkınım.

Hiçbir şeyden çekmedim can sıkıntısından çektiğim kadar. Çaresini bilen var mı? İnsan canı sıkılınca nasıl bir strateji izlemeli? Aslında yeterince ciddiye almadığımız bu hastalığın, ömürümüzün kaç gününü ziyan ettiğini bir düşünün. Birlik olmak lazım. Kendimi gözlemlemeye karar verdim. Can sıkıntıma ne kadar yeniğim?

Tamirane'de Jazz

Çimen kokusuna jazz .. Ben gidemesem de siz gidin..

tamirane

       Yer: Santral İstanbul
       Kazım Karabekir Cad No:2/8 Eyüp

        8. Ağustos : Morning Jazz Sessions - Project Chet Baker
        15. Ağustos : Morning Jazz Sessions - Jehan Barbur Quarter
        22. Ağustos: Morning Jazz Sessions - Funkbones

1 Ağustos 2010 Pazar

Müthiş Dahiden Hazin Bir Eser


Alışılmadık bir kitap.Çok sevebilirsiniz, çok sıkılabilirsiniz. Yarım bırakabilir yada bittiğinde üzülebilirsiniz. Her kitapseverin okuması tavsiye olunur.

Anne ve babasını kısa zaman aralığında kanserden kaybeden kahramanımız, sonraki yaşamını  tabiri caizse ağzından gelen şekliyle okuyucuya aktarıyor ve daldan dala konarak bize tüm hayata bakışını, duygularını, kayıplarını ve gelgitlerini yansıtıyor.Sorumluluklarını gözardı etmediği gibi   hayallerinin de peşini bırakmıyor. 

Zeki, ilginç ve olağandışı..  

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails