26 Mart 2011 Cumartesi

Sarmaşık



Birbirinden garip insanları bir araya getiren tesadüflerin kitabı..
Renk körü olan ve Picasso'nun bile takdir ettiği Ali Ferah ve ilk Türk Nobel ödüllü yazar Salim Abidin. Ama bu kadar da değil, şizofren bir kardeş, geçmişin gölgesinden kurtulamamış bir anne, bebeğini istemeyen hamile Sedef, fahişe Ludmilla, Kıbrıslı savcı, ressam boya işçisi Oleg, sevgilisi için ünlü bir tablo hırsızlığına hazırlanan Celine..Garip kişileri bir araya getiren tesadüfler de aynı gariplikte.

Kitaptaki tesadüfler ikna edici ve gariplikler çok olağan gelmiyor okurken, ama kitabı okurken merakla okumaya engel değil.

Tekrar okumak istediğim kitaplara aşık olan biri olarak, Sarmaşık onlardan biri olamadı. Yazar, kitabı 4,5 ayda tamamlamış, keşke biraz daha üzerinde çalışsaymış, başarılı anlatım tarzıyla ve dili kullanmaktaki becerisiyle, hikayeyi daha çok işleseydi, daha kalıcı bir kitap olurmuş diye düşündüm ben.

24 Mart 2011 Perşembe

kalmak veya gitmek

(resim Marebeth Quin'e aittir)
Her şeyin çok başka olabileceğini bilirken, bu kadar eksik yaşamak canımı çok sıkıyor. Kendime itiraf etmekten korktuklarım yada dile getirmek canımı sıkıyor yada gerçeği daha çok gözüme sokuyor diye susmalarım, benimle yaşadığım hayatın, dostlarımın, neşemin, enerjimin ve yaşama isteğimin arasına giriyor. Her geçen gün biraz daha başkalaşırken ve kendimden uzaklaşırken, içine düştüğüm sinsi ama derin bunalımın farkına varıyorsam da, düşmemek için sadece rollere tutunuyor ama gerçek bir çare aramaktan kaçınıyorum. Belki de çaresiz olduğunu görüyor ve bunu kabul etmek istemiyorum.

Kendini tanıyan bir insan olarak, bir gün bu durumdan kurtulacağımı biliyorum. Mutsuzluğuma ancak ben izin verdiğim sürece devam edebilirim, bunu da biliyorum. Ama vazgeçmeyen tarafım sabırla bekliyor. Yitirerek değil, kazanarak devam etmeyi istiyor. Hayat, yanıbaşındaki insanları farketmeyen, onları gören ama bakmayan, duyan ama dinlemeyen, dokunan ama sevişmeyen insanlarla dolu biliyorum.Hayat, bir çırpıda sevgisini, dostluğunu harcayan insanlarla da dolu, onu da biliyorum. Hayalleri yarım kalmış, hayallerini unutmuş insanların dünyası bu dünya. Aşkı, heyecanı, özeni, şevkati her fırsatta ağza alan, ama aslında gönlünde yaşatmayan insanların dünyası.Onlardan biri olmak istemiyorum ben. Ne kalarak, ne vazgeçerek...

19 Mart 2011 Cumartesi

Sevgili Arsız Ölüm

Huvat ve Atiye, çocukları Halit,Seyit,Nuğber,Mahmut ve Dirmit..Alışılmadık bir anlatım tarzı ve başarılı Türkçesi ile, köyden kente göçen bir aileyi anlatıyor yazar Latife Tekin. Gerçekçiliği kadar düşsel anlatımı içiçe geçen kitap, ilk bölümde ailenin köydeki hayatlarını, cinleri perileri ile, hurafeleri ile anlatır. İkinci bölümde, artık o hurafeler yüzünden köyden kente göçmek zorunda kalan aile, kentte kalabalık nüfuslarına rağmen bir türlü eli sürekli iş tutan biri çıkmadığından, sürekli olarak sefalete sürüklenirler.Sefalet içinde kavgalara ve ayrılıklara düşen ailede, anne Atiye'nin Azrail'le pazarlıkları,  çocuklarına ettiği nasihatlar, Dirmit'in en başında beri yarattığı kendi dünyası ve dostları, Seyit'in güç arayışları, Halit'in kent yaşamındaki kayboluşları, sonra karısının önce sessizliği sonra hiç susmayışı, yol üzerinde ayrı ayrı duraklar gibi değil, ayrı yolların sonunda keşismesi gibi, hikayesel bir dille anlatılır.

Kitapta, kişiler karakterleştirilmemiş, iç dünyalarından ziyade davranış biçimleri seyredenin dili ile ve olduğu gibi anlatılmıştır.Kurgusu güçlü değil demek yanlış olmaz ama daha çok yazarın tercihi o yönde olduğundan diye düşünüyorum, ne-neden-nasıl sorularının cevabı yok, hatta bazen bu soruları sordurtmuyor bile.  Cahilliğin ve fakirliğin damgasını vurduğu aile, yazarın iştah kabartan Türkçesi özgün ve başarılı bir kitap ama beni benden almış değildir. İçinde bir türlü kaybolamadığım satırlarına rağmen, Atiye'nin aile içinde kurmaya çalıştığı uyum ve Dirmit'in "onlar gibi olmama" gayreti ve sonunda kavuştuğu ve kazandığı özgürlüğü, kitabın içinde beni en çok etkiliyenler oldu.

''elmas gelini cok ozledim tulumba.''
''o da seni ozlemis dirmit kiz.''
''kime soylemis?''
''ince ince yagan kara soylemis"

2 Mart 2011 Çarşamba

Piç


Hakan, Barbaros, Cenk ve Afgan.Farklı çıkış noktaları ama aynı duygularla piç olmuş 4 genç. Kinyas ve Kayra ile anlattığı hiçlik duygusunu bu kez piçler anlatıyor. Başka bir hayatı seçselerdi, başarılı, imrenilen ve arzulanan insanlar olabilecekken, toplumsal değerleri, ahlak ve değer yargılarını, olağan düzeni yaşamayı redderek, sadece istedikleri gibi yaşadıkları hayatlarını anlatıyor. Kuralsızlıklarının içinde aslında kendilerine has kuralları var ve bu kuralları sadece piçler anlayabiliyor.

Sorumluluk duygusunu  bir nebze olsun barındırmayan piçler, yaşadıkları evden kovulduktan ve artık borç alacak kimseleri kalmadığından, ellerindeki kişisel eşyalarını satarak yaşamaya, hayatta kalmaya çalışırlar.Gidişatları ne kadar kötü de olsa, bunu görmezden gelirler ve yarını düşünmeden yaşamaya devam ederler. Çocukluklarından ve ilk gençlik yıllarından edindikleri bilgilerle dünyayı ve tüm insanlığı anladıklarını sanan, kendilerini diğer insanlardan üstün görerek, ukalaca tavırlarla başkalarını küçümseyen piçler istedikleri her şeyi becerebileceklerini sanırlar, vazgeçilmez olduklarını sanırlar, cahilliklerinin içinde gördükleri ve yaşadıkları dünyada hiçliklerinin farkında değillerdir yada bu hiçlikten gurur duyacak kadar kaybolmuşlardır.

Sorgulayan, hayal kuran, aşık olan, isyan eden veya düşünen her insanın hayatın bir döneminde kısa da olsa eylemsiz de olsa, bu hiçliğe düştüğü olmuştur. Hatta kitabı okurken, adını sayacağımız piçler bile bulabiliriz. Hakan Günday'ın akıp giden cümleleri ile sürekliyici bir kitap olan Piç, okurken alacağınız zevki eksiltmese de,   bazı noktalarda kopmalar  yaşatıyor. Aslında istedikleri anda, refaha erebilecek bu gençlerin, kırılma noktalaırnı anlatmayı ihmal ediyor ve bazı satırlarda, özellikle sonlara doğru, inandırıcılığını kaybediyor.

Arka Kapaktan: Piçlerin çocukları olmaz.
Piçler, aşık oldukları kadınların kendilerini kurtaracaklarını düşünür. Oysa hiçbir kadın dünyaya bir piçi kurtarmak için gelmemiştir.
Piçlere sır verilebilir. Ölümleriyle son bulan sırdaşlıkları vardır.
Piçlerin cinsel hayatı düzensizdir.
Piçlerin bedenleri ve akılları, diğer insanlarınkilerin aksine nasırlaşmaz. Onların nasırlaşan tek yerleri ruhlarıdır.
Piçler sadece kendi aşklarına saygı duyarlar. En yakın dostlarının kadınlarına dil ve el uzatabilirler. Bu durumda piç tabii ki suçlu, ancak piçlik meşrudur.
Piçler düzensiz hayatlarında düzenli olarak içki içerler. Belli sayıdaki kadehten sonra sarhoş olup sızarlar. Sızdıkları yerin adı huzurdur.
Piçlerin babalarıyla olan ilişkileri mezar taşı kadar soğuk, yeni dökülmüş kan kadar sıcaktır.
Piçler insan öldüremedikleri, ağır suçlar işleyemedikleri, korkak ve hain oldukları için yaşadıkları yerleri zorunlu kalmadıkça terk edemezler.
Piçin davranış ve tercihlerini sadece bir başka piç kabul edilebilir olarak değerlendirir ve "Neden?" diye sormaz. "Neden" sorusu piçliği yok eder.
''Piçler açtı. Piçler kirliydi. Ter, toz ve çamur kokuyorlardı. Üşüyorlardı. Ama gülüyorlardı.''

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails