30 Aralık 2010 Perşembe

2010 biterken

Koca bir yılı düşünüyorum. Nasıl geçti? Evlendim. Dolayısıyla 2010'un hayatımda bir damgası var artık. Dügün ve ev hazırlıkları çok fazla zaman aldı. Düşündüm de, geçen kış ve baharımız hep aynı meşgulüyetlerle geçmiş. Evlenmek, evlilik hazırlıkları, düğün telaşı bence eğlenceli işler. Sonra defalarca verilen bekarlığa veda partileri, gelin olmanın arkadaşlar arasındaki o eşşiz yeri, her birinin etrafınızda pervane oluşu, hımm.. Sevgiliyle yeni bir başlangıç, yeni ev hayatı, yeni yeni eşyalar.. Sonra birden bekar konumundan evli kadın sıfatına geçiş. Sizin için hiç farketmeyen bir çok kavramın, başkalarının gözündeki değişimi, bunlara alışma süreci, alışamama süreci, ya da asla kabullenmeme süreci. Nüfus cüzdanının 29 yıldan sonra bir imzayla karakter değiştirmesi..

Tüm bu telaşlar içinde, bazı şeylere çok fazla zaman ayıramadım. Örneğin fazlaca kitap okuyamadım, 2009 yılı ve 2010 yılı okumak açısından nedense çok fakir geçti. Bu yüzden yeni yılda bol bol kitap okumak istiyorum. Şimdiden okuyacaklarımı sıraya dizdim bile. Arkadaşlarımı da epey ihmal ettim. Hatta biraz haksızlık etmiş bile olabilirim. Benim için o kadar koşturdular, yoruldular ama ben sonrasında epey ihmal ettim onları. Ama biliyorum ki, gerçek arkadaşlıklarda böyle molalar sorun olmaz. 2010 beni biraz değiştirdi de. 2009'da Sevgili Cumhur'un gidişiyle başlayan farklılıklar 2010'da biraz daha belirginleşti. Bu değişikliklerden şikayetçi değilim. Belki biraz karamsar yanı da var ama farkındalıklarımın artığını düşünüyorum. 2011'in yılından çok büyük beklentilerim yok ama artık hayatımda erlemelere yer olmaması gerektiğini kuvvetle farkındayım, ne de olsa artık ömrümün ortalarındayım. (ben artık genç değil miyim? - çok acıklı) Miskinliğimden kurtulabilirsem her şey daha güzel olabilir. Yeni yıl yeniden umut diyelim o zaman. 2010, 2009'dan daha iyi bir yıldı hiç şüphesiz, 2011 daha da güzel olur inşallah.

28 Aralık 2010 Salı

istanbuldan


Beşiktaş Şair Nedim Caddesinde, ortalarında bir yerlerde, Otantik Ev Tekstili mağazası - ben dükkanı tercih ederim- İstanbuldan, yukarıdaki şeker yastıklar, örtüler, el işleri, kolyeler, terlikler ve bir takım benzer şeyler barındırıyor. Sahibesi Meltem hanım da çok şeker. Yolunuz düşerse uğrayın..

23 Aralık 2010 Perşembe

Bizim Büyük Çaresizliğimiz


Barış Bıçakçı'nın  iki sıkı dostun, iki yıllığına evlerinde mecburi misafirliğe gelen genç üniversite öğrencisine olan aşkını anlatan kısacık ama tadı damağınızda kalacak romanı.

"birbirimize güneş kremi sürerken dışarıdan birine nasıl göründüğümüzü düşündüm. kıllı, göbekli iki koca adam. bizim olduğumuzu hisettiğimizden farklı, çok farklı görünüyor olmalıydık. bu acıklı gelmişti bana."

"bir gün biz de ihtiyarlayacağız çetin. zembereğimiz boşalacak. içimizde bakılacak, araştırılacak bir şey kalmayacak. biz sadece biz olacağız, ümitsizce kendimiz  olacağız. hastane binalarına hayranlıkla bakacağız: "buranın kardiyoloji servisi iyiymiş diyorlar." ilaçlarımızı plastik bir margarin kutusuna koyup yanımızda taşıyacağız."

Kitap, 2011 yılının Mart ayında (eğer ki bir değişiklik olmazsa) film olarak karşımıza çıkacak. Seyfi Teoman çekmiş, İlker Aksum,Taner Birsel ve Güneş Sayım oynamış. Vizyona girer girmez izlenesi ama bir yandan kitabın asıl güzel olan anlatımını nasılda görsele taşıyacaklar merak edilesi film.

Kitabı okuyun, satır aralarındaki naifliği, eşine rastlanmaz dostluğu, özündeki samimiyeti kaçırmayın.

21 Aralık 2010 Salı

hababam..

şimdi evde olmak, sıcak sıcak çayımı içerken, battaniyenin altından hababam izlemek istedim. basit bir istek ama vallahi de billahi de pek iyi gelirdi.

10 Aralık 2010 Cuma

calimero der ki;

Ah Calimero vah Calimero.Aklımdan geçip söyleyemediğim ve muhtemelen çoğunu asla söyleyemeyeceğim, beni üzen, sinir eden, bencillik eden, kendini bir şey sanan,konuşmayan, yada hiç susmayan,  laf sokan, hava yapan, içimi darlayan,  gerektiğinde koşmayıp, gerektiğinde de yalnız bırakmayan, bir rahat vermeyen, hep bana hep bana diyen tüm dost,eş, akraba, yakın insan ve yoldaki yabancılara.. "Ama bu haksızlık öyle değil mi?" diyorum.

Av Mevsimi


Bu filme yorum yapmayağım ben. Filmde Şener Şen var, Cem Yılmaz var, Okan Yalabık, Melisa Sözen var. Filmi de Yavuz Turgul yazmış yönetmiş. Daha ne olsun. Değil mi? Onlar da öyle düşünmüş, "daha ne olsun" demişler. Hata etmişler. İzlenir izlenir ama bu kargodan başka şey bekleyenleri hüsranı uğratır. Siz de izleyin sonra konuşalım..








precious


Henüz 16 yaşındaki Claireece Precious, Harlem'de babası tarafından teceavüze uğramış, çocuk doğurmuş, tekrar hamile kalmış, okulundan atılan ve aslında okuma yazma bilmeyen ve annesi tarafından zulmedilen  genç kızdır. Film başından sonuna acı yüklüdür ama Precious, umutsuzluğunun içinde hala umudur korur.

Filmi izledikten sonra, insan kendi mutsuzluklarını çok yapay buluyor , birden hepsi çok önemsiz görünüyor ve şanslı hissediyorsunuz kendinizi. Diğer yandan Prcious ile aynı kaderi yaşayanları aklınıza getirince isyan ediyorsunuz. Bin değişik duygu ile cebelleştiriyor kısacası.

Precious'un hayal kurduğu anlar içimi en çok acıtan anlar oldu benim. Haksızlık değil miydi bu hayatın adeletsizliği? Bu kadar acı yaşayan tüm insanlar için aklıma geldikçe dua ediyorum. Umarım hepsi için bir gün aydınlık görünür.


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails