20 Nisan 2010 Salı

haftasonu kaçamağı

Uzun zamandan sonra ilk kez, geçtiğimiz haftasonu, ben, sevgilim ve çiko sırtlandık çantalarımızı, sevgili dost'umun evine yatıya gittik. Kapıdan içeri girdiğimiz an bizi karşılayan huzur, pazar akşamüstü eve dönene kadar, bize eşlik etti. Avrupa'nın gürültüsüne, kalabalığına, her türlü kirliliğine karşı, Asya'nın sahil kıyısı insanı nasıl da içine alıyor, nasıl da aklını çelmeyi başarıyor.. Sabahları sevgilim uyurken yaptığımız havhavlı uzun çayır çimen yürüyüşleri, deniz kokusu, balkonda yapılan kahvaltılar, içilen biralar, fonda SD'nin seçtiği müzikler..

Birileri yada bazı durumlar bizi çok mutsuz edebiliyor. Bugün huzur bulduğumuz, tuttuğumuz eller yarın kaçtığımız yüzlere dönüşebiliyor. Benim gibi hayatının üçte ikisini başkalarına üzülerek, kırılarak ama her daim affederek ve sevmeyi hiç bırakmayarak geçiren bir "yaralı kuzu" için, hayat tuzaklar, hançerler, hayalkırıkları ile her defasında yüzüne bir tokat indirebiliyor. Ama artık yorulmuşum. Sıkılmışım. Başkalarından bıkmışım. Ben bu haftasonu bunu anladım. Artık umrumda değil.Bu yazdığım aslında belki de hayatımın devrimi. Ama öyle. Geçici bir durum olmadığını umut ediyorum.

Siz de kendinizi üzmeyi bırakın. Sizi üzen insanlar için üzülmeyin. Hakedip haketmediğinin, kimin haklı kimin haksız olduğunun, olayların, olanların vs. hiçbir şeyin önemi yok. Boşverin. Umursamayın. Umrunuzda olmasın. Ben yıllarca hep umursadım ama hiçbir faydasını görmedim. Sadece kendinizi umursayın. Sizi mutsuz eden şeylerle mücadele edin derler ya, yada sorunlarınızla yüzleşin falan. Siz öyle yapmayın, kaçın, onları yok sayın. Ciddiye bile almayın. Sadece kendinizi ciddiye alın.

Kendinizi doğaya, hayvanlara, sevdiğiniz dostlarınıza, güzel müziklere, güzel masa sohbetlerine verin. "Oh ne güzel" deyin.. Güzel olsun..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails