24 Şubat 2010 Çarşamba

Hunili Günler

Sabah Çiko'yu gezinti sonrası temizlemek için banyoya getirdiğimde, sağ arka patisinden kan geldiğini gördüm. Oğluum eve dönene kadar hiç belli etmediğinden anlayamamıştım. Sokakta patisinin altı kesilmiş, kanlar akıyordu. Hemen sevgilimi aradım. Sabah saat 7.30 civarları. Ben ne kadar sabah insanıysam, o da o kadar değil. Neyse mevzubahis Çiko olunca akan sular duruyor tabi. Kalktı geldi, Çiko'yu veterinete götürdü, benim ne yazıkki duruşmam vardı. Duruşma sonrası eve geldim. Çiko'ma dikiş atmışlar, başına da dikişiyle oynamasın diye huni takmişlar. Çiko geldiğimde tam bir yıkım halindeydi, depresyona girmiş kuzucuğum. Ben huniyi çıkarttım ve huni görevi görmek üzere bütün gün yanında kaldım. Ne kadar mahzun bir görseniz. Nasıl korkmuş, nasıl çare bekliyor. Ama mecbur pazartesiye kadar bekleyeceğiz, dikişleri alınacak tekrar muayene olacak. O zamana kadar ancak tek şey yapabilirim, onu şımartabilirim.:)

Yolda yürürken yerlere bakıyor musunuz? O kadar çok çöp var ki. İnsanlar ellerine ne geçerse camlarından aşağıya fırlatıyorlar sanki. Apartmanların arka bahçelerine, önünden ve arkalarından geçen yollara, kaldırımlara dikkatli baktığınızda karşınıza çıkan çöplerin çeşitliliğine hayret edeceksiniz. O kadar çoklar. Çiko'nun atılmış bir jilete, cam şişe kırıklarından birine veya bambaşka bir şeye  denk gelip ayağını kesmesine şaşırmıyorum  o yüzden. Ama kim ne derse desin, evinde çamaşır suları ile sürekli temizlik yapan kadınlarına rağmen biz şehirlerini temiz tutabilen bir toplum değiliz. Ne yazık ki..

Çiko'm bir an önce iyileşşin, o mutsuz bakarken ben çaresiz kalıyorum. Benim yaramaz, meraklı oğlum, Allah'tan bunu da ucuz atlattık!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails