10 Kasım 2011 Perşembe

Bir Zamanlar Anadolu'da

Bir cinayet sonrası , savcı, doktor, polis memuru ve zanlılar, cesedin gömülü olduğu yeri bulmak üzere bütün bir gece dolaşırlar.Bir türlü bulunamayan ceset aranırken, polise, doktora,savcıya,şöfere ve zanlılara ait küçük ayrıtılar, kısa hatıralar ve aralarındaki sohbetlerle birden çok hikaye anlatılır aslında. Birinin diğerinden daha üstün olmadığı yada öne çıkmadığı filmde, kahraman yada başrol yoktur. Anadolu insanı vardır. Bu film bugüne kadar izlediğim en iyi “Türk” filmidir. Bizi anlatır. Mola verip uğradıkları köydeki muhtar (Ercan Kesal, ayrıca senaristlerden biridir) aslında filmin insanda yarattığı duygunun özetidir. Uzun diye eleştiri alan filmde bence gereksiz hiçbir sahne yok ama yorgunken değil daha dinçken izlemekte fayda var.


Filmden çıktıktan sonra, yavaş yavaş,ertesi gün,ertesi gün hala aklımda sahneler beliriyordu. Sorular veya cevaplar geçiyordu aklımdan. O kadar çok an vardı ki,tekrar hatırlamaya, o an durmaya değecek. Zanlının yanında yapılan yoğurt muhabetti mesela. Savcının raporu yazdırırken kafasını dik tutuşu..Her birinin "bundan sonrası sizin işiniz" diyerek, görevi ötekine teslim edişleri ve kaçışları.. Ceset aramaya giderken ceset torbasının unutuluşu ve cesedin yanına kavun koymaktan kendini alakoyamayn şöför.. Kendi iç sıkıntılarının,  mutsuz veya suçlu veya umutsuz duygularının yada günlük yaşamlarının zihinlerindeki meşguliyetine rağmen, yapmakta olan işlerin  bir nehir gibi kendiliğinden akması..

Filmin görüntü yönetmenliğini, oyunculukları konuşmaya sanırım gerek yoktur. Her sahne bir fotoğraf karesi gibi. Filmin sonu veya soruları bence kesinlik taşımıyor. Hepimiz başka bir soru sorabilir ve başka bir cevap verebiliriz. Bir suçlu arar yada iyiniyet bulabiliriz yada belki de sadece umursamazlık vardır. 

Bir Zamanlar Anadolu'da bir filmden ziyade bir kitap gibi..Sanırım bu da çok tekrarlanmayan  bir başarı..  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails